Türkçenin Tarihsel Gelişimi İnsanlığın varoluşundan bugüne kadar olan süreci ele aldığımızda; dünya üzerinde beş bin civarında dilin konuşulduğunu söylemek kaçınılmazdır. Dünyadaki dillerin ortaya çıkışı hususunda dil bilimciler tarafından ortaya atılmış ve genel kabul gören üç tane güçlü teori vardır. Bunlar;
Tanrısal Teori: Allah Adem’i yaratmıştır ve Adem’in seslendirdiği her canlının ismi o olmuştur. Bir Hindu inanışına göre lisan evrenin yaratıcısı Brahma’nın eşi tanrıça Sarasvasti’den gelmektedir. Bir çok dinde insanların lisanları ile yaratıldıkları inancı vardır. Teoriye göre insan denilen varlık tek bir atadan gelmişse, insanla birlikte gelişen dil de tek bir kökenden gelmiş olmalıdır.
.
Yansıma Teorisi: İlk insanlar,
çevrelerindeki sesleri taklit ederek ilkel dilleri oluşturmuşlardır. Modern
bütün dillerde doğal ses yansımalarına karşılık gelen kelimeler bulunmaktadır.
Bu da yansıma teorisini desteklemektedir. İngilizcede splash, boom, bang bu tür
yansıma kelimelerdir. Buna rağmen somut olmayan, ses olgusuna sahip olmayan kelimelerin
oluşumunu bu teori ile açıklamak zordur.
Ünlemler Teorisi: İlk
insanlar, korkularını, acılarını, sevinçlerini, ruh hallerini dışa vuran sesler
oluşturmuşlar, böylece dil oluşmuştur.
Dillerin oluşumu ile ilgili bu teorileri inceledikten sonra dünya üzerindeki dillerin köken bakımından sınıflandırıldığı dil ailelerini aşağıdaki şemada inceleyebiliriz (Akar, 2005:13).
.
Hint-Avrupa
Dilleri
Çin-Tibet
Dilleri
Hami-Sami
Dilleri
Altay
Dilleri
Bantu
Dilleri
Kafkas
Dilleri
Fin-Ugor
Dilleri
Avustronezya
Dilleri
Yerli Amerika Dilleri
Tüm bu dillerin içerisinde
Türkçenin mensup olduğu Altay dil ailesi Hint-Avrupa ve Çin-Tibet’ten sonra,
dünyanın üçüncü büyük ailesini oluşturmaktadır.
Türkçenin tarihsel gelişimi M.Ö. 10.000’lere kadar uzanmaktadır. Yazılı dönemi çok geç gördüğünden bu tarihlerle alakalı somut bilgilere ulaşmak epey zor ve bulanıktır ancak bazı bölgelerdeki kaya resimleri ve Çin içerisinde yer alan kadim Türk piramitleri bizleri bir mum ışığı edasıyla aydınlatmaktadır. Türkçenin ilk yazılı belgesi Sakalar (İskitler) dönemine ait olduğu düşünülen 1969 yılındaki bir kazı çalışmasında Kazakistan’ın Almatı şehrinin 50 km doğusunda tesadüfen bulunan altın elbiseli adamla başlamıştır. Yapılan karbon çalışmaları yazılı tarihin M.Ö. 5.yy’a kadar taşımaktadır. Fakat bilgilerin eksikliği ve altın elbiseli adam adlı kral mezarındaki yazının Göktürk alfabesiyle yazılmış bir cümle olmasından dolayı daha somut bilgileri Orhun Yazıtları[1] döneminden sonra takip edebilmekteyiz.
Bu yazıtları
incelediğimizde o dönemin Türkçesi günümüze nazaran daha sade bir yapıdadır.
Ses değerlerini ve dilin ezgisini incelediğimizde bugünle arasındaki farkı
anlayabilmek için yaklaşık bin iki yüz yıllık bu süreci hem siyasi hem tarihi
hem de coğrafi değişiklikleri göz önünde bulundurarak ele almalıyız. İkinci
Göktürk döneminde temel toplumsal özelliğimiz olan göçebelik, tabiat ve kırsal
hayat dilimizi de gayet yansımıştır. Dildeki sesler keskin, tınılı ve parlaktır.
Tablo 1. Göktürk Yazısı İle İlgili
Metin
Türkçenin Tarihsel Gelişimi
M.S. 375’te başlayan kavimler göçüyle beraber Türkçenin yapısal ve ses değerlerindeki değişiklik doğrudan boyların takip ettiği göç yolları ve tarihsel vakalarla ilintilidir. Tarihsel sahnede Orhun Yazıtlarından sonrasını ele alıp ve dilin tanımında yer alan canlılık özelliğini de göz önünde bulunduracak olursak Türkçe ilk etkileşimini Çince ile yaşamıştır. 751 yılında Talas savaşıyla Türkler islamiyetle tanışmış, peyder pey islamiyete geçişler beraberinde Türkçeye Arapça etkisini de getirmiştir.
.
En eski dönemlerde
başlayan ve bugün hali hazırda devam eden Türklerdeki cihannüma (Kızılelma) ve
islamiyetle dahil olan cihat kavramları Türklerin dünya üzerinde farklı yönlere
doğru ilerlemesine sebep olmuş ve Tükçenin çeşitli lehçe ve şivelere
ayrılmışını sağlamıştır. Bu göçler sonucunda Hazar denizini merkeze
aldığımızda;
Güney-batıda; Türkiye, Türkmen, Azerbaycan, Gagavuz Türkçeleri oluşmuştur.
.
Bugünkü Türkiye Türkçesinin standart konuşma ağızı kabul edilen İstanbul Türkçesi Çince ve Arapça etkisinin akabinde Malazgirt savaşına kadar olan süreçte ve sonrasında dönemin güçlü dillerinden olan Farsçadan da oldukça etkilenmiştir. Malazgirt sonrası ebediyen Türklere açılan Anadolu kapıları Türkçe için artık çok yeni ve renkli bir dönemi başlatmıştır. Anadolu bölgesinin birçok millete ev sahipliği yapması Arapça, Farsçanın yanı sıra Rumca, Gürcüce, Lazca, Ermenice dillerinin de Türkçenin de söz varlığında hissedilmesine neden olmuştur. 1453’ten itibaren İstanbul’un başkent olması ve dönemin Divan edebiyatının saray ve çevresinde teşkil olması Arapça ve Farsça etkisini 19. asra kadar yoğun bir şekilde Türkçe de hissettirmiştir. Tanzimat dönemine kadar İstanbul ağızı için Arapça ve Farsça baskınlığı söz konusu iken bu dönemden sonra artık batı dillerinin etkisi Türkçe için kaçınılmaz olmuştur. Özellikle siyasi bağlar ve güçlü ilişkilerimizin doğrultusunda Fransızcanın söz varlığımıza girmesi epey hızlı ve hissedilir olmuştur. Çok geçmeden 20.yy’nın başlarından günümüze kadar gelen sürecin başrol oyuncusu İngilizcedir.
.
İstanbul ağzı alıntı
sözcükleri seslendirirken orijinal yapılarını muhafaza konusunda oldukça hassas
davranmıştır. Bu durum İstanbul ağzına zenginlik ve yumuşaklık katmıştır. Bu
güzellik beraberinde telaffuz zorluklarını da kaçınılmaz kılmıştır.
Türkçenin ses ve genel özelliklerini incelediğimizde telaffuz zorluğu olan alıntı sözcükleri rahatlıkla tespit etmemizi mümkün kılan maddeler aşağıdaki gibidir;
.
Türkçe Kökenli Sözcüklerde Uzun Ünlü Yoktur.
Türkçe Kökenli Sözcüklerde /O,Ö/ Sesleri Yalnız İlk Hecede Bulunur.
Türkçe Kökenli Sözcüklerde /J/ Sesi Yoktur.
Türkçe Kökenli Sözcüklerde Genellikle /F ve H/ Ünsüzleri Yoktur.
Türkçe Kökenli Sözcüklerin Başında /C /, /G /, /L /, /R /, /Z/ Sesleri Yoktur.
Türkçe Kökenli Sözcüklerin Başında Genellikle /M /, /N /, / V/ Ünsüzleri Bulunmaz.
Türkçe Kökenli Sözcüklerin Başında Çift Ünsüz Bulunmaz.
Türkçe Sözcüklerde İki Ünlü Yan Yana Gelmez.
Türkçe Sözcüklerin Sonunda /B,C, D, G/ Ünsüzleri Bulunmaz Ve Yalın Halde Yazıldığında /P /, /Ç /, /T /, /K/’ya Dönüşür.
Türkçe Kökenli sözcüklerde Büyük Ünlü Uyumu (Kalınlık-İncelik) vardır.
Türkçe kökenli sözcüklerde Küçük Ünlü Uyumu (Düzlük-Yuvarlaklık) vardır.