Millet olarak misafir perverliğimizle tanınırız, misafir ağırlamayı, misafire ikramda bulunmayı çok severiz. Misafir evin bereketidir buna inanırız. Öyle ki misafirini memnun etmek için kendi yatağını misafirine verip yerde yatacak kadar misafirine hatır saymışlığımız da vardır. Hal böyle olunca misafir de ev sahibine hatır sayar. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer atasözü kötü bir söz gibi algılansa […]
Millet olarak misafir perverliğimizle tanınırız, misafir ağırlamayı, misafire ikramda bulunmayı çok severiz. Misafir evin bereketidir buna inanırız. Öyle ki misafirini memnun etmek için kendi yatağını misafirine verip yerde yatacak kadar misafirine hatır saymışlığımız da vardır. Hal böyle olunca misafir de ev sahibine hatır sayar. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer atasözü kötü bir söz gibi algılansa da çok derin bir hoşgörü içerir bana göre.
Son bir kaç yıldır televizyonların gündüz kuşaklarında yemek yapıp misafir ağırlama üzerine programlar revaçta. İtiraf edeyim ara ara benimde izlemişliğim oluyor. Her seferinde de izlediğim için kendime kızıyorum o da ayrı bir tezat.
Bu tür programlar zararsız, eğlenceye yönelik gibi görünse de toplumumuza büyük zararlar vermekte. Neden mi, program formatları tamamiyle toplumsal değerlerimizi dinamitlemeye yönelik. Misafirin misafirlik adabından, ev sahibinin ev sahipliği adabından bihaber olduğu, sürekli eleştiri, beğenmeme ve yapılan yemekleri aşağılama üzerine inşa edilmiş olmaları başlı başına hoşgörüye karşı açık bir saldırı.
Saatlerce uğraşılarak yapılmış yemekleri kaşık kenarı ile ya da çatal ucu ile tadıp kendini gurme zanneden sonradan görmelerin nimet ile ilgili yaptığı seviyesiz yorumlar, yorumlara sinirlenip misafirin önünden yemekleri kaldıran ev sahibinin hoşgörüsüzlüğü ne kadar eğlenceli olabilir anlayabilmiş değilim.
Özünde yemek yapma becerisinin ve misafir ağırlama hassasiyetinin puanlandığı hissiyatı verilse de dış ses denen garabetin, insanları dedikoduya yönlendirip araya nifak tohumları ekerek kavga ortamı oluşturması yapımcının parasına para katmak dışında ne işe yarıyor olabilir.
Toplum olarak hoşgörü ve samimiyetten o kadar kararlı bir hızla ilerler hale geldik ki bu tür programlar prim yapıyor. Bu yazıyı okurken ne alakası var diyenleriniz olabilir, hatta biz o programları eğlence olsun diye izliyoruz, asla o şekilde davranmıyoruz diyenleriniz de olabilir. O zaman kendi kendimize şunu sormakta yarar var son günlerde haberlerde adını sıkça duyduğumuz momo tehlikesi karşısında çocuklarımızın etkilenmesinden korkup kendimizce önlem almaya çalışıyoruz da, çocuklarımızın hoşgörüsüzlüğü ve samimiyetsizliği bu tür programlardan öğrenmesinden korkmuyor muyuz. Bu tür programların gündüz kuşağında yayınlandığını yeniden hatırlatmak isterim.